
Toprak Değil İnsan Erozyonu
Murat Sevgi
Büyük şehirlere olan göç son 65 yıldır hızlanarak devam
hızlanarak devam ediyor. Marmara Bölgesi, diğer bereketli ovalar gibi;
erozyonla dağlardan sürüklenen toprak yerine bu sefer insanların sürüklenerek
yığılma yeri haline gelmiş durumda.
*
* *
Geçenlerde bir hafta sonu İstanbul’un
yolunu tuttum. Eski arkadaşlardan Cenk ve Sedat ile sözleştik. (Bu buluşma
olduğunda 20 yıldı… ama şimdi üzerine üç koca yıl daha eklendi) Yirmi yıldır
değişmeyen, bildik mekanlardan birinde buluştuk. Mekan da en az arkadaşlarım
kadar tanıdık. Öğrencilik yıllarımızın garsonları ve çırakları şimdi patron
olmuştu. Aradan geçen zamana rağmen yinede halâ masaların arasında dolaşanlar
arasında o günlerden bizleri tanıyan birileri var.
Mekan değişmemiş ama İstanbul’un
kalabalığı ile iyice daralmış. Eskiden ön tarafında meydan olarak bildiğimiz
açıklık büyük bir işletme tarafından işgal edilmiş. İşletmenin içinde midyeci,
kumpirci, kokoreççi gibi birçok büfecik mevcut. Bizim oturduğumuz yerin tam
karşısına kocaman midye tava tezgahı denk geldi.
Sabah
saatlerinde oturduğumuz köşeyi kaptırmaya niyetimiz yoktu. Hava çok sıcak
olduğu için dolaşmak da akıl kârı değildi. İşimizi akşam serinliğine sarkıttık.
Ben bir yandan masadaki arkadaşlara laf yetiştirirken bir yandan da tam
karşımdaki midye tavacının tezgahını izliyordum. Yaklaşık beş saat kadar o
masada oturduk. Çarşının hareketliliği ve İstanbul’un genel kirliliği pencere
kenarına bıraktığımız kitapların üzerinin iyice tozlanmasına yetmişti.
Kitapların üzerindeki tozların farkına varan Cenk, kitaplardan birinin üzerine
parmağı ile ‘beni yıka’ yazıp bana gösterdi. Hep beraber gülmeye başladık.
Cenk:
“Bu tozu soluyoruz. Ve hiç kimsenin umurunda değil.” Dediğinde ben
karşıdaki tezgahları göstererek: “Sabahtan beri aynı tozu yiyenlere ne
demeli? Asıl umursamazlık toz toprak içinde yiyecek üretilmesine izin
verenlerde.” Dedim.
Sokakta, toz toprak içerisinde, her
türlü mikrobun bulaşmasına müsait bir ortamda ‘beslendiğini’ zannedenler
olabilir. Ama aynı yanılgının, bu işletmeleri kontrol etmekle görevli
otoritelerde olması beklenemez. Eğer otorite de kendisinden beklenen ciddiyeti
gösteremeyecek kadar acz içerisinde ise; SİSTEM O ANDA ÇÖKMÜŞ DEMEKTİ!..
Bu
çöküntü kültürü, iki sebebe dayanmaktadır: Birincisi, fırsatçı girişimcinin
giriştiği işin kurallarını bilmeyen (cahil) ve yetersiz olması. İkincisi ise,
-otoriteyi elinde tutan kurumdaki- yöneticinin yönetmeyi bilmemesi, otoritesini
kurabilecek bilgi birikimine ve deneyime sahip olmamasıdır.
Burada üçüncü bir ihtimal daha akla
gelmektedir ki en iğrenç durum da budur: Girişimci ve yöneticinin bilerek ve
isteyerek; -hukukun etrafından dolanarak- bu kuralsız tezgaha yol veriyor
olmasıdır.
Hangi
sebeple olursa olsun gerçek değişmez. Bu sonucu doğuran her üç sebebin de
altında kültürel eksiklik vardır. Burada belirttiğim kültürel eksiklik
kişilerden çok topyekün toplumun sahip olması gereken türden bir eğitilmişlik
durumudur.
İçinde yaşadığımız sistemi ayakta
tutan en önemli çimento toplumsal kültürdür. Toplumsal kültür, her aşamada
yaşanan süreçlerin gerekli olduğu yerlerde değişmeden tekrarlanmasına imkan
sağlayan statükoları da oluşturur. Bu statükolar (değişmezlikler) yaşam
tarzlarının gelenekselleşme yolundaki yansımasıdır.
Toplumsal
kültürün tam olarak yerleştiği bir toplumda, kimse çıkıp, ‘ben yaptım oldu’
demez. Derse de, karşısına çıkan olur! Kim çıkar? Toplumun kendisi. Ama
sokaktaki adam ile değil. Yetkili kurumlarında görevli personeli karşınıza
dikilir. “HOP!” der.
Eğer
o kurumlarda görevli olanlar, oturdukları koltuğun gerektirdiği görevleri yapma
gayreti içinde değillerse ne olur. Her yanı işkembe, kokoreç kokusu sarar.
Pişmemiş, ayıklanmamış, temizlenmemiş... Zamanı geçmiş işkembeler, bir süre
sonra patlar ve ortalık batar.
Hep
sevgi ile kalın.
Murat
SEVGİ
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Akbabalar Kemirgenler Ve Parazitler
- Ne Bekliyorsunuz Ki? Öyle Veliye Böyle Çocuk
- Nükleer Strateji
- Hep Ucuza Rağbet Var Ama Ucuz Genelde Dandiktir
- Enerji Verimliliği Semineri
- Marçep
- Sosyal Medyadan Beslenmek
- Militan Çevrecilik
- Camın Arkası
- Hayatın Anahtarı: Arılar
- Virüs, Genom Teknolojisi Ve Tehlikeli İnovasyonlar
- Öteki Tarafa Geçmenin Anahtarlari
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Gdo: Ne Olacak Canım, Yiyin!
- Farkında Mıyız?!...
- Gdo'lu Pirincin Bedelini Kim Ödeyecek?
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Gemiler Yandı! Geri Dönüş Yok!
- Ergene Kirletilirken Neredeydik?
- Marka Bilinci Ve Algının Değişimi Üzerine
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yil Ayni Terane
- Konu “Enerji” Olunca Facebook Çildirdi-1
- Kurban Toplumu
- Sokak Kültürü
- Olağan Şüpheliler
- Meşru Müdafaa Hakki
- İletişim “Merhaba” İle Başlar
- At Gözlüğü
- Gemiler Yandı Geri Dönüş Yok!
- Kütür-Kütür Mü? Kültür-Kültür Mü?
- Ölüm Reçetesi: Can Boğazdan Gider
- Yağma Yok!
- Katalizör
- Okumak Neden Gereklidir?
- Felaket Ya Da Daha Ötesi!
- Çocuklarimizi Nasil Öldürürüz?
- İhmal Değil Cinayet!
- Kirkbeşlik
- Bu Ay Hirsizlarin Avuçlari Kaşinir!
- Küresel Isinma Sağlığımızı Tehdit Ediyor (1)
- Sivrisinekler Sıcakta Komutayı Ellerine Alıyor (2)
- Sağlığı Tehdit Eden Sular (3)
- İnsanın Psiko-Mekaniği
- Arıtma Çamurları Yenilenebilir Enerji Kaynağı Olacak Mış!
- Yönetememenin Türkçesi
- Ekoloji - Ekonomi - Rant!

