
Kütür-Kütür Mü? Kültür-Kültür Mü?
Murat Sevgi
BaĞzı şeyler
insanların hayatında önemli etkilere sebep olur. Bu ‘şeyleri’ kentler için
genişletmek de mümkün olur. Ergene İlçesinin kurulması da böyle bir etkidir. Bu
sayede ilçeleşen bölgede yaşayanların hayatında büyük değişiklikler olacak. Bu
değişimde ilçe olmak kadar BÜYÜKŞEHİR denen ne olduğunu çok kimsenin
bilmemesine rağmen ahkam kestiği bir başka olgu da etkili olacak.
Buna
benzer bir dönüm noktasını 2010 yılında İstanbul dediğimiz, dünyanın en büyük
varoşlarından biri de yaşadı! Bu değişimin adı KÜLTÜR BAŞKENTİ olgusu idi.
Aradan onca yıl geçti. Bu kavramı unuttuk gitti…
O
tarihlerde İstanbul, Dünya Kültür Başkenti unvanını Ergene İlçesinden çok daha
küçük olan Essen ile birlikte almıştı.
*
* *
2010
yılını 20 milyona yakın insanımız yumuşak koltuklarda geçirdi. Bunun farkına varmasalar da bu böyle! Oturduğumuz (yada oturtulduğumuz) koltuk,
geride kalan birkaç yıllık süreçte birçok alanda gündemin birincisi sırasını işgal
eden, getirilerinden söz edilen ve sonuçta başarı hanesine yazdıracak bir şeyi
olmayanlara; halk arasında fakir avuntusu denilen türden bir sevinti sağlayan
koltuklardan. Bu koltuk: “Avrupa Birliği
Kültür Başkenti” koltuğu. İstanbul, 1 Ocak itibari ile yerinden kalkmış ve bu
koltuğun üzerine oturmuştur. Tabii, İstanbullu bunu fark etmiş midir, etmemiş
midir bunu sormak gerekir.
Kültür
konusunda başkent olma durumundan söz edilebilir. Ama İstanbul’un kültür
başkentliği, kültürün Avrupa Birliği normlarına sığmaz. Çünkü İstanbul, bütün
yozlaştırmalara ve kültürel cinayetlere rağmen; tek başına AB’ni tüm kültürel
varlığına yukardan bakar. (Başka bir deyişle; Avrupa’nın topuna meydan
okuyabilir.)
Oryantalist
akımların ve klasik Batı kültürünün üç bin yıllık bir savaş meydanıdır
İstanbul. Modern Çağ ile birlikte
girilen hormonlu kültürel akımların tüm dünyada yaşadığı düşük düzeyli harpten
de etkilenmiştir. Avrupa, son iki asırdır, kendi öz kültürünü; önce Tekno, ardından
Punk akımlarına modernite adı altında dejenere ettirmiş, popüler kültürü çiğ
bir özgünlükten hilkate dönüştürmüştür.
İstanbul
ise kendi klasiklerini, modernite kimliğine bürünmüş olarak gelen çarpık
akımlara teslim etmemek için birkaç asırdır büyük bir sokak savaşı vermektedir.
Bu direniş, gerçek anlamda modernleşmeyi de dışlamasına sebep olmaktadır.
Absürdün post-modern ile karıştığı bir anlam bunalımı, kültürün içinde olduğu
ana sorunlardandır.
Son
olarak tüm dünyada yaşanan bu kültür bunalımından, boşta, sahipsiz kalmış bir
azınlık; absürd öğeleri öne çıkararak kültür konusunun tüm ilgi alanlarında
popülerliğin gerçeküstü ürünlerini vermeye başlamıştır. Protest iddiasında olan
bu akımlar, estetik ve ahenkten uzak ürünlerini ‘özgünlük’ özgürlüğü ile
kabullendirmektedir.
Bu
yetmiyormuş gibi; hem Doğudan hem de Batıdan gelen göçmen istilası, yağmaya
yol vermektedir. Yaşanmakta olan kaosun sorumlusu; kültürden anladığı;
‘tektip’leştirme olan bir zihniyetin, elindeki dizginleri bırakmış olmasıdır.
Bu durum yarım asrı aşan bir süredir kendi başına gidiyor olmanın tek
açıklaması değilse de; oluşan otorite boşluğu giderek büyüyen bir kültür sorunu
yaratmaktadır. Sonuçta meydanı boş bulan
birileri, kültür adına içine tükürebilmekte, bir diğeri de başka bir şeyini
yapıp sanat diye sergileyebilmektedir.
Sorunun
sebepleri çok kalabalık değil. Kültür
ile ilgisi olmayan, hiç ilgisiz bir nedeni var: Siyaset! Yaşananların temel nedeni; siyaset,
siyasiler, politikacılar, bürokratlar...
Yani yönetimsel bir sorun.
2009
yılı içerisinde “İstanbul 2010” ile ilgili iki toplantıya katıldım.
Tanıtımlarda birkaç defa, aynen kullanılan, bir cümle benim için umut ışığı
oldu: “Bu durumun sonucu olarak da İstanbul, ekonomik anlamda turizm
hareketliliğinden daha fazla yararlanabilecektir.” Denildi. Yani proje, ülkemize çok şeyler
getirecek(ti). Mümkündür! Birilerinin bir şeyler götürebilmesi için
illaki bir yerlerden çok şeylerin gelmesi gerekir. Ama toplumsal fayda açısından bakıldığında:
Yaşananlar vaatlerin klasik ‘söylem’ kültürünün bir ürünü olduğunu
gösterdi. Her şey lafta kalmaya devam
etti ve halâ da devam ediyor. Ama yinede
her vaatte olduğu gibi bir piyango çekilişi kadar umutlandık. Bir süredir
-İstanbul olarak- AB’nin lütfettiği koltuklardan birinde oturuyoruz. Bu oturuş
iyi bir oturuş değil ama Avrupa Birliği Kültür Başkent’liği koltuğu, İstanbul’a
ne getirdi derseniz: Koca bir hiç!
Ha!
Kütüphaneme birkaç cilt ‘İstanbul’ kitabı getirdi... Bu da benim amortim!
Hep
sevgi ile kalın.
Murat
SEVGİ
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Akbabalar Kemirgenler Ve Parazitler
- Ne Bekliyorsunuz Ki? Öyle Veliye Böyle Çocuk
- Nükleer Strateji
- Hep Ucuza Rağbet Var Ama Ucuz Genelde Dandiktir
- Enerji Verimliliği Semineri
- Marçep
- Sosyal Medyadan Beslenmek
- Militan Çevrecilik
- Camın Arkası
- Hayatın Anahtarı: Arılar
- Virüs, Genom Teknolojisi Ve Tehlikeli İnovasyonlar
- Öteki Tarafa Geçmenin Anahtarlari
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Gdo: Ne Olacak Canım, Yiyin!
- Farkında Mıyız?!...
- Gdo'lu Pirincin Bedelini Kim Ödeyecek?
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Gemiler Yandı! Geri Dönüş Yok!
- Ergene Kirletilirken Neredeydik?
- Marka Bilinci Ve Algının Değişimi Üzerine
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yil Ayni Terane
- Konu “Enerji” Olunca Facebook Çildirdi-1
- Kurban Toplumu
- Toprak Değil İnsan Erozyonu
- Sokak Kültürü
- Olağan Şüpheliler
- Meşru Müdafaa Hakki
- İletişim “Merhaba” İle Başlar
- At Gözlüğü
- Gemiler Yandı Geri Dönüş Yok!
- Ölüm Reçetesi: Can Boğazdan Gider
- Yağma Yok!
- Katalizör
- Okumak Neden Gereklidir?
- Felaket Ya Da Daha Ötesi!
- Çocuklarimizi Nasil Öldürürüz?
- İhmal Değil Cinayet!
- Kirkbeşlik
- Bu Ay Hirsizlarin Avuçlari Kaşinir!
- Küresel Isinma Sağlığımızı Tehdit Ediyor (1)
- Sivrisinekler Sıcakta Komutayı Ellerine Alıyor (2)
- Sağlığı Tehdit Eden Sular (3)
- İnsanın Psiko-Mekaniği
- Arıtma Çamurları Yenilenebilir Enerji Kaynağı Olacak Mış!
- Yönetememenin Türkçesi
- Ekoloji - Ekonomi - Rant!

