
Hepimiz Muhaciriz
Şenol Koçan
Merhabalar…
Muhacir kimdir nedir? Bileniniz var mı?
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü şöyle diyor; ’’Muhacir yani göçmen, Hz. Muhammed'e
uyarak Mekke'den Medine'ye göç eden kimse.”
Muhacir dendi mi, herkes şöyle
gözünün kenarıyla yan yan bakar. Burun kıvırır, dudak büker. Dağdan gelmiş
bağdakini kovacak onlara göre. Hep bir önyargı, hep bir şartlandırılma birileri
tarafından. Hani nerde yaratılanı Yaradan da ötürü sevmek. Çok hümanistiz ya ne
oldu ? Hani Müslüman kardeşiydik, soruları gelir aklıma.
Trakya’da yerli manasına gelen Gacal
kelimesini kullanır önce gelenler. Batı Anadolu’da ise Manav. Kendimizi saçma
sapan ünvanlara boğarız. Neymiş, biz önce geldik.
Batı tarafından lanetlenen, barbar
denilen, Hristiyanlara zulüm ettiği belirtilen, batının kafir dediği Müslüman
Türk’ün inandığı değerler uğruna, dini, dili, kültürü, çoluğu çocuğu, namusu ve
canı için yaptığı kutsal yolculuktur bu.
Ayrıldığı eski vatan parçasında çan
sesiyle uyanıp, camiinin önüne kesilmiş domuz kafası atılan, kapısına hayvan
pisliği sürülen, kendini savunduğunda asi diye dövülen, vurulan, pis Türk diye
köpek diye aşağılanan, dinine, diline, kültürüne, neyi varsa hepsine yasak
konan, küfredilen, can derdine düşen, ata toprağını, malını mülkünü bırakıp
anavatana can atan, toprağını öpen, ezanında ağlayan, bayrağına gururla bakan
ama kendisinden önce gelmiş kardeşlerince gavur dölü, rum kopili, bulgar piçi
denen, ama kendisine sövenlerden daha çok bu ülke için ölen, iki tarafta da
istenmeyip sabreden, tevekkül eden, başı dik, alnı ak, öz mü öz Türk evladıdır
muhacir, göçmen denen.
Sandılar ki, gelecekler onların
evlerini, işlerini alacaklar. Ama bilmiyorlardı, onlar sadece özgür bir hayat
için geldi. Hürriyet kavramı, esareti görmeyene çok uzaktır. Dedesi esareti
görmüş buradakinin, torunu rahat Atasının sayesinde, ne bilir esareti.
Çok uzun bir konu bu. Bir gidişi var, bir de
dönüşü. Diyecekler ki bana, biz yerliyiz, göçmen yok bizim ailemizde. Orta
Asya’da kalmayıp, Anadolu’da, Rumeli’de, Kafkasya’da yaşayan her Türk’ün,
mazisinde göç yatar. O istese de istemese de.
Anadolu’ya göç, Selçuklular döneminde
başlar, belki daha öncesinden, Cengiz Han’ın zulmünde tavan noktasına ulaşır.
Önce Kafkaslar ve Anadolu, sonra Osmanlı ile Balkanlar şenlenir. Hala daha inat
ediyorsa da göçmenliği kabul etmeyen, Türklüğünden şüphe edilir. Kavimler
göçünü başlatan milletiz biz, sakın unutulmasın. Göç kanımızda var. Zaten
lakabımız Yörük yani yürüyen. Atam Mustafa
Kemal Atatürk bir konuşmasında şöyle diyor; "Efendiler, benim atalarım
Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenlerindendir "
Batı’ya yürüyüşümüz hep engellenmeye
çalışıldı. Niye, o topraklar onların,
biz hak etmiyoruz onlara göre. 1096’dan (I.Haçlı Seferi) 1922’ye(Sakarya Meydan
Muharebesi) kadar saldırdılar. Sanırım hala da devam ediyor, bitecek gibi de
gözükmüyor. İşte bu zaman diliminde, bu hengamede yaşandı ne varsa. 1683’e
(II.Viyana Kuşatması) kadar ilerleyişimiz, Kahlenberg’te durduruldu ve geriye
çekilmeye başladık. Karlofça’da (1699) anlaşmayı imzalayana kadar 173 senelik
Budin (Şu anki Macaristan’ın tamamı ve Slovakya’nın bir bölümü) eyaleti gitti.
İlk geri dönüşler başladı. Cumhuriyetimiz 90.yaşına basmadı daha hesaplayın.
Ardından Rus denen canavar çıktı meydana, önce kardeş Türk devletlerini
Kazan’ı, Sibir’i, Astrahan’ı sonra da Kırım’ı yuttu. Yüz binlerce şehit
verildi. Yüz binlerce kardeşimiz vatan toprağına ulaşmak için yollara düştü.
Zayıflamaya başladıkça gayrimüslim komşularımızın zulmüne uğradık. Önce
Sırplar, ardından Rumlar, Bulgarlar ve Ermeniler. Onlar hürriyet dedi biz
isyan. Ama en çok zarar gören yine Türk halkı oldu o bölgede yaşayan. Ve yine
göçler başladı. Sırplar ilk isyan edendi, Türklere karşı katliamlar başladı.
Yunan ise öyle bir isyan başlattı ki Mora’da 80.000 Türk öldürüldü.
Kaçabilenler Mora’nın Patras limanından karşı kıyıya geçtiklerinden adları
Patriot kaldı.
1853-1856 Kırım Harbinde kendi çıkarı
için dostunu satan müttefiklerimizin yardımıyla Rusları yendik. Ama Ruslar
acısını Kafkas Müslümanlarından çıkardı. 1864’te Kafkasya’dan iki milyondan
fazla insan sürgün edildi ve anavatana sığındı.
Balkan milletleri gaza geldi hep hürriyet diye. Ama arkalarında hep
İngiliz, Fransız, Rus devletleri ve onların çıkarları vardı. Her isyanda,
isyanı bastırmak isteyen Türk haksızdı. Ama onların devletlerindeki azınlıklar
hakkında kimse ağzını açamazdı. Açılımlar yaptık o zamanda. 1876’ta Bulgar
isyan etti biz bastırdık. Aman efendim isyanı siz nasıl bastırırsınız diye
Rusların hücumuna uğradık. 93 Harbi denen 1877-1878 Rus savaşı, Türk tarihi
için facia niteliğindedir. Rus ve Bulgar katliamlarıyla ve Ermenilerin doğuda
içten yardımıyla iki senelik zaman içinde iki milyona yakın halk göç etmek
zorunda kalmış. Çünkü iki sene içinde yarım milyondan fazla insanımız hunharca
katledilmiş. Ve kaybedilen topraklar, ata yadigarı. Bununla da bitmemiş 1912’ye
kadar ülkemizin doğusunda batısında hep terör. Osmanlının Bulgarı, Ermenisi,
Rumu çete kurup, Müslümanları kırdı. 1912 yılında ise Sırbistan, Karadağ,
Yunanistan, Bulgaristan bir olup üstümüze çullandı. Yine topraklar kaybedildi,
Balkanlardan çekildik. Yüz binlerce şehit verildi. Yüz binler yollara döküldü.
Osmanlı’nın 1299-1922 tarihleri
arasındaki 623 yılının % 63’ü savaş halidir. 1913’te Balkan savaşı bitti.
1914’te Dünya savaşı başladı. Ermeniler doğuda katliamlara devam etti. Ermeni
mezalimine uğrayanlar Farsça dertdaş denen dadaş ismiyle anıldı. Yine topraklar
kaybedildi. Yine manzara aynı, göç. Yenildik, yetmedi ülkemizi elimizden almaya
kalktılar. Onca toprak verdik 1918 ‘e kadar, gözü doymaz Batı, son kalan
toprağımıza da göz dikti. İşgalde Yunan zulmünden İç Anadolu’ya 1.200.000 insanımız göç etti.
Savaşı kazandık, sonra bizden olmayanlarla, kardeşlerimizin mübadelesi gerçekleşti.
Ardından batıda Yugoslavya,
Bulgaristan, Yunanistan’dan, doğu’da Rusya’dan kardeşler aktı geldi yurdumuza.
Kıbrıs karıştı, yine kardeşler aktı anavatana. Sonra Bosna, Kosova… Niye geldiler
peki ? Öz kardeşleri burada diye.
Bütün Müslüman ülkeler esaretteyken,
tek başına tüm dünyaya istiklali için kafa tutan bu millet ve İslam’ın
sancaktarı olan bu devlet kendi kardeşini nasıl kendinden ayrı görür, ayırır
anlayamam. Peygamberi Mekke’den Medine’ye hicret edip muhacir olmuşken, hür
yaşadığı bu devleti kuran önderi muhacir olmuşken, kardeşine nasıl el gibi
bakar anlayamam.
Boşnak Bosna’dan gelene, Arnavut
Kosova’dan gelene, Makedonya’dan Torbeş, dağlı ise Goran, Rodoplu ise Pomak, Tuna’da
Çıtak, Mora’dan gelen Patriot, Kırımlı ise Tatar, Kafkas’tan ise Çerkes, Abhaz,
Çeçen, Kuban’dan gelen Nogay, Ahıska’dan gelen Terekeme, Azerbaycan’dan gelen
Azeri, Musul’dan Kerkük’ten gelen Türkmen, Trakya’da Gacal, Anadolu’da Manav,
Karadeniz’de Laz, Doğu Anadolu’da Dadaş vs.vs. onlarca ünvan, onlarca ad
sayarız daha.
Hepsi bir, hepsi aynı, hepsi kardeş.
Ve gelenler kardeşlerinin yanına geldi. Birinin diğerinden hiçbir farkı yok.
Dedim ya hepsi kardeş, mozaik değil. Hepsinin adı aynı –Türk-, bu sadece bir
etnik kimlik değil.
Son olarak anlamak istemeyenlere bir
gazoz kapağı.
17.01.1931 tarihinde Atam, Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
Muhacir
diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani
"Düşmanla sonuna kadar dövüşenler" çekilen ordunun ri'cat hatlarını
sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek
nedir bilmeyenlerdir. Muhacirler kaybedilmiş ülkelerimizin milli hatıralarıdır.
Kardeşin kardeşe sarılma vaktidir.
Devam edeceğiz…
Şenol Koçan Köşe Yazıları

